بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ إِبْلِيسُ ظَنَّهُۥ فَٱتَّبَعُوهُ إِلَّا فَرِيقًا مِّنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ ٢٠
Şeytan, onlara ilişkin beklentisini gerçekleştirmiş ve bir grup mü'min dışında hepsi ona uymuştu.
وَمَا كَانَ لَهُۥ عَلَيْهِم مِّن سُلْطَٰنٍ إِلَّا لِنَعْلَمَ مَن يُؤْمِنُ بِٱلْءَاخِرَةِ مِمَّنْ هُوَ مِنْهَا فِى شَكٍّۗ وَرَبُّكَ عَلَىٰ كُلِّ شَىْءٍ حَفِيظٌ ٢١
Aslında şeytanın onlar üzerinde hiçbir nüfuzu, hiçbir yaptırım gücü yoktu. Ama biz ahirete inananları, o konuda kuşku içinde olanlardan ayırd etmek istedik. Her şey, senin Rabb'inin gözetimi altındadır.
قُلِ ٱدْعُواْ ٱلَّذِينَ زَعَمْتُم مِّن دُونِ ٱللَّهِۖ لَا يَمْلِكُونَ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَلَا فِى ٱلْأَرْضِ وَمَا لَهُمْ فِيهِمَا مِن شِرْكٍ وَمَا لَهُۥ مِنْهُم مِّن ظَهِيرٍ ٢٢
Müşriklere de ki; «Allah dışında ilâh olduklarını sandığınız putları imdada çağırınız bakalım. Onlar ne göklerde ve ne de yeryüzünde zerre kadar bir şeye sahip değildirler. Gökler ile yeryüzü üzerinde hiçbir ortaklıkları olmadığı gibi onların hiçbiri Allah'ın yardımcısı da değildir.»
وَلَا تَنفَعُ ٱلشَّفَٰعَةُ عِندَهُۥٓ إِلَّا لِمَنْ أَذِنَ لَهُۥۚ حَتَّىٰٓ إِذَا فُزِّعَ عَن قُلُوبِهِمْ قَالُواْ مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْۖ قَالُواْ ٱلْحَقَّۖ وَهُوَ ٱلْعَلِىُّ ٱلْكَبِيرُ ٢٣
Allah katında O'nun izin verdiği kimseler dışında hiç kimse şefaat, aracılık edemez. Bu konuda izin bekleyenlerin yüreklerini ürperten korku yatıştırılınca biribirlerine «Rabb'iniz ne dedi?» diye sorarlar. Cevap verenler «O gerçeği söyledi, O yüce ve büyüktür» derler.
قُلْ مَن يَرْزُقُكُم مِّنَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِۖ قُلِ ٱللَّهُۖ وَإِنَّآ أَوْ إِيَّاكُمْ لَعَلَىٰ هُدًى أَوْ فِى ضَلَٰلٍ مُّبِينٍ ٢٤
Ey Muhammed, müşriklere «Gerek göklerden inen ve gerekse yerden çıkan rızıkları size sunan kimdir?» diye sor. Sonra de ki; «Allah sunuyor. Öyleyse ya biz doğru yoldayız ve siz açık bir sapıklık içindesiniz, ya da bunun tersi doğrudur.»
قُل لَّا تُسْـَٔلُونَ عَمَّآ أَجْرَمْنَا وَلَا نُسْـَٔلُ عَمَّا تَعْمَلُونَ ٢٥
De ki; «Ne bizim suçlarımız size sorulacak ve ne de sizin işlediğiniz kötülükler bize sorulacaktır.»
قُلْ يَجْمَعُ بَيْنَنَا رَبُّنَا ثُمَّ يَفْتَحُ بَيْنَنَا بِٱلْحَقِّ وَهُوَ ٱلْفَتَّاحُ ٱلْعَلِيمُ ٢٦
De ki; «Rabb'imiz bizi biraraya getirecek, sonra aramızdaki uyuşmazlıkları hak uyarınca çözecektir. O son derece âdil bir yargıç ve her şeyi bilendir.»
قُلْ أَرُونِىَ ٱلَّذِينَ أَلْحَقْتُم بِهِۦ شُرَكَآءَۖ كَلَّاۚ بَلْ هُوَ ٱللَّهُ ٱلْعَزِيزُ ٱلْحَكِيمُ ٢٧
De ki; «Allah'a koştuğunuz ortakları bana gösterin bakalım. Olacak şey değil bu. Aslında O üstün iradeli ve her işi yerinde olan Allah'dır.»
وَمَآ أَرْسَلْنَٰكَ إِلَّا كَآفَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ٢٨
Ey Muhammed, biz seni bütün insanlara müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bunu bilmiyorlar.
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ ٢٩
Onlar «Eğer doğru söylüyorsanız, şu tehdit ne zaman gerçekleşecek?» derler.
قُل لَّكُم مِّيعَادُ يَوْمٍ لَّا تَسْتَـْٔخِرُونَ عَنْهُ سَاعَةً وَلَا تَسْتَقْدِمُونَ ٣٠
Onlara de ki; «Sizin belirlenmiş bir gününüz vardır, ne bir an ertelenir ve ne de önceye alınır.»